Kayıtlar

Ekim, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

resim

Resim
resim nedir? kendi dışındaki dünyanın peşinden koşan bir taklitci mi? "gerçeğin" ardından gelen bir gölge mi? yoksa kendinden başka hiçbirşeye benzemeyen bir benzerlik mi? resmettiği şeyin yerini dolduran, ama onunla asla aynı anda ve düzlemde var olamayan bir iz mi? yoksa bize ölümü hatırlatan bir ceset mi? belki de, kavrayamadığımız bir gerçekliği bize hissettiren bir aralık bir sınır bir kapı ..... başka bir boyuta doğru yapılan sessiz bir yolculuğun unuttuğumuz rüyası....

en tepeden...

gün yordu kahve uyandırdı hem uyanık hem yorgun olmak garip bir beden sınırı yatağa kendimi yüksekten düşercesine bırakmak belki de bunu aşmanın tek sırrı... düşeceksem en tepeden olmalı :)

Yaşamaya Dair

Yaşamak şakaya gelmez büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da...

gitmeden önce...

rüzgara sarıldı havada asılı kaldı yapmak istediği ne çok şey vardı gitmeden önce... korkular, kurallar, yoktu dünyasında sevinç, çoşku ve umut vardı rüyasında biliyordu ki sadece bir yolcuydu tek başına ve yapmak istedikleri sonsuz, hayat yolunda duyguları mavi dalgalar gibi değişken ruhu rüzgar gibi özgür ve sarmalayıcı gözleri toprak gibi ıslak ve dingin kalbi ise her atışta yeniden ölmeye hazır bekledi yolun ortasında... dona kaldı sözleri güneşin batışında bu yüzden anlaşılmıyordu belki sessiz kalışları "an"da yıldızlara baktı kendini kendine bıraktı yapmak istediği ne çok şey vardı gitmeden önce...

3

gecenin titreşimli bir vaktinde, yıldızlar yansırken insanların sözlerine, 3 ruhdaş oturmuş sırtı dönük birbirine... bir diğerinden habersizce yazıya dökmüşler içlerindeki sonsuz evreni... ortaya çıkan yaşamsal şiirde tek bir gerçek okunmuş gelecekte tek bir gerçek oluşturulmuş bütünde ÜÇ den BİR e TÜM den TEK e... aynı yıldızların altında iç seslerimizin buluştuğu bu gece Mercan ve Ferit'e sevgimle...

dinle, izle ve bekle...

iç sesin dürttü mü seni hiç? bırakabilmen için tutunduklarını? sessizce, dingince, gizlice gülümseyebilmen için hayata ürküttü mü seni hiç ruhunun sesi? huzurla gittiğin yoldan sapman için omuzuna dokundu mu yeryüzü melekleri? öyle ise bil ki olman gereken yerdesin geçmiş, şimdi ve gelecekte, özünün izindesin yeter ki dinle, izle ve bekle....