Kendi kendime

İçimde bir yerde sıkışıp kalmış bir ilham, bir tutku bir heyecan var...ama o kadar derinlerde, o kadar silik, ve o kadar şekilsiz ki...varlığını sadece HİSSETTİRİYOR...bir türlü şekle bürünüp, somutlaşıp çıkamıyor ortaya..sadece, bazen bana bakan insanlar gözlerimin içinde onu görebiliyor ve o ışığa çekiliyorlar..
Ben de aynaya bakıp aynı ışığı görmeye çalışıyorum, ama uzun süre aynaya bakınca yok oluyor insan...
Yeni yılın bu ilk günlerinde şunu düşündüm: Sabah kalkınca, yaşama sevinci, herhangi bir işi zevkle, tutkuyla yapmak için duyulan heyecan, kendini yokoluncaya kadar verecegin bir kayboluş/varoluş yoksa içimde..o zaman yaşamıyorum gerçekte...ölüyüm ben yaşayan...yeniden doğmak için çabalayan...Sürekli ölüp doğuyorum aslında...ama bazen ölü devreler uzun geçiyor...nadasa bırakılan toprakta filizler geç çıkıyor...
oturup beklemekle olmuyor, yoksa oluyor mu? Bilmiyorum...
Kendi kendime yim hayatta,
Kendi kendime konuşuyor,
Kendi kendimi keşfediyorum...
Her geçen gün
Doğmayı beklerken, ölüyorum...

Yorumlar

nilufer dedi ki…
ne diyimki, hissettiğini anlatan Fuli'ye, hissettiğidir yorum asla kabul etmez bu yazılanlar..)
Anladığım bişey varki o da şu; bi şeyleri beklemeye başlamışsam ve bişeyler için çabalıyorsam, onu benden uzaklaştırıyorum, "çabasız farkındalık" krişnamurti soyluyor bunu, bir eylemi "yapmak" deil eylem "ol"mak...şimdi ve burada olmayı beraberinde getiriyor, zihnim sürekli geçmiş ve geleceğe odaklı, şöylesin, böylesin tanımlamaları yapıyor..susmuyor..izliyorum :)
Fuliyama dedi ki…
haklısın Nilü, beklemek çabalamak tıkıyor çoğu zaman olayları...eylem olabilmek, akış olabilmek, AN da olabilmek mesele.. bir şeyi oluşturabilmek, yaratmak dahi ÇABASIZLIK dan geçiyor...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Gagalı Siyah Kuş

Fu (Japonca Rüzgar)

Karadeniz, Yente Yaylası ve diğerleri...