this road is too heavy I can not hold this burden is too long i cannot walk
Adsız dedi ki…
ölüm sadece ölülerin basina gelmez gibime geliyor... yasayanlarin dünyasinda ölülere yer var, yani hatirladigin ve ölmüs olan insanlar "gitmis" degil, yasayanlarin kalbinde durur hala. yasayan bazi insanlar da, ölü gibi yasar, yani hayatsiz...brrr...
Herşey ne hızlı değişiyor. Artık mevsimler birbirini kovalamıyor. Bir gün sonbaharı bekleyeceğim kimin aklına gelir di? Ve bugün, yılın son ayına yaklaşırken, beklediğim sonbahar az da olsa uğradı bahçeme. Gümbür gümbür bir yağmur ve düştüğü anda toprağa yayılan kokusu ile. Hiç bu kadar kurak olmamıştı İzmir. Bu yüzden çoşku ve aşkla karşılandı. Günlerce yağsın istediğim, içimi sakinleştiren, ve beni kendime döndüren yağmuru izlerken, sarı gagalı siyah bir kuşla göz göze geldik ve bakıştık ansızlıkta. Tüylerinde parlayan yağmur damlaları ve siyahlığın içinde gözalan sapsarı minik gagası ile, bir kaç dakikalığına hareketesiz kaldı ve sonra kendi yoluna doğru adım attı. Ben ise merakla google'a sarıldım ve aradığım kuşun "karatavuk" olduğunu öğrendim. Memnun oldum tanıştığımıza. Yine karşılaşmak umuduyla....belki başka bir sonbahar yağmurunda...
Artist: Lucy Campell Durgun bir su var bugün içimde. Kendiyle karışmak istemeyen. Hareketsizce kalmak isteyen. Duruldukça içinde tortu biriken, tortu biriktikçe durgunlaşan. Yoga, durulan suları harekete geçirir bazen. Tortuları ayağa kaldırır içimizdeki. Ve suyu bulandırır, temizlemek için. Ama bugün benim durgunluğumu ele geçiremedi. İçimdeki tortunun ağırlığında ve sessizliğinde, dipte duran bir kaya, beni daha da suskunlaştırdı. Sanki suyu bir mıktanıs gibi kendine çekti ve hareketsiz kıldı. Evet izin verdim olana. Yeniden ve yine. Ben durdukça, kulağımdaki müzikler aktı. Ben durdukça, kaya ağırlaştı. Ben durdukça rüzgar hızlandı. Ben durdukça, kaya da durdu ve sağlamlığına güç kattı. Ve ben biraz daha sessizleştim. Biraz daha hareketsizleştim. Durdum. Bekledim. Ve izledim. Bugün o kayanın altına bakmayacağım, sadece varlığına izin vereceğim... sevgiyle...
Gece 12.11 olmadan, yatağımda uykuya geçerken anlamlandıramadığım hisler ve ürpertiler sardı içimi...sanki birisi kafamı okuşuyor, düşüncelerim uyuşuyordu...her zamanki gibi korkusuz olamadım ve ışığı yakıp hislerden kurtulmaya çalıştım...sonra derin bir uyuya dalmışım..sabah uyandığımda başucu lambam hala yanıyordu...korkularımın üstüne bu sefer de gidememiştim... kendimi olanlara bu sefer de bırakamamıştım ..neden korkuyordum bu kadar...korkunun kaynağı neydi...neye güvenmiyordum..yok olmak mı rahatsız ediyordu beni? Cevap olabilecek bir alıntı karşıladı beni sabah maillerimde... We are afraid to die. To end the fear of death we must come into contact with death, not with the image which thought has created about death, but we must actually feel the state. Otherwise there is no end to fear, because the word death creates fear, and we don't even want to talk about it. Being healthy, normal, with the capacity to reason clearly, to think objectively, to observe, is it possible for u...
Yorumlar
the opposite,sometimes
I can not hold
this burden is too long
i cannot walk
yasayanlarin dünyasinda ölülere yer var, yani hatirladigin ve ölmüs olan insanlar "gitmis" degil, yasayanlarin kalbinde durur hala.
yasayan bazi insanlar da, ölü gibi yasar, yani hayatsiz...brrr...
baba cool^^