To Learn

"Everywhere, we learn only from those whom we love."

Goethe

Bugün dersten çıkınca şöyle düşündüm: Bu dersi öğrencilere nasıl sevdirebilirim?
Ne hissettiklerini anlamam çok zor
bazen sıkılıyorlar, bazen eğleniyorlar, bazen de merakla ve sessizce izliyorlar anlatıklarımı.
Hoca olmak ne zor bir dengeymiş meğer. Bir başkasına birşeyler aktarmak, bildiklerini paylaşmak değilmiş sadece,
sevdirmekmiş bilgiyi, düşünmeyi, ve yeri geldiğinde de kendini...

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Kendini sevdirmek endisesi,
zayiflatir

diye dusunuyorum.

insanin hareketlerine
topluluga yaranmak yön vermemeli.
(sen böyle demek istemiyorsun belki; öyle anlasilabiliyor)

Sinif, konuyu bir bant kaydindan da
ögrenebilir miydi? Ne farkin var?

Iyi, güzel, dogru hersey kitaplarda yazili. Okusunlar, adam olsunlar.

Goethe okuyan herkes,
onunki kadar bütünlüklü bir evren kurabiliyor mu?

Yorum gerek.

Kuru bilgiyle, hayat pratiginin arasinda bir iletken gerek. Hoca, 'yorumuyla' o prizma olabilirse, ne ala.

Yorumlayabilmek icinse, hocanin kendisinin bilgiye ve hayat tecrubesine ihtiyaci var.

Tipki, ucaklarda oksijen maskesini önce kendine, sonra ihtiyaci olanlara takmani ögütledikleri gibi.

Eskiye bakip, iligime islemis hocalari düsündügümde şunu fark ediyorum: Hepsi, kendine has 'hayat pratigi,' fikirleri, amaçlari olan insanlardi. Bazilarini onaylamiyordum bile. Ancak, hiçbir baskin fikir sistemine ait olmadan, kendi evrenini oluşturabilmiş, hazir fikirlere direnen, eleştiren insanlardi.

Bugunlerde herkese farkli oldugu söyleniyor. Herkes buna inanmayi seviyor. Kimsenin yapmadigi tek sey herhalde dürüstçe kendiyle hesaplaşmak.

Zor.

Gevezeligim tuttu
kusura kalma.
Goethe'yi gorunce dayanamadim.

Sevgiler.
oz
Fuliyama dedi ki…
Evet ben öyle demek istemedim. Sevdirmek bir gaye diil, bir sonuç benim gözümde. İnsan sevdii işi yapınca, işine kalbini, kendini, var oluşunu katınca, karşısındakiler de sever yapılan işi.

Sınıf bir bant kaydından öğrenemezdi, ya da bir kitaptan. Neden? Çünkü öğrenmek,kalple yapılan bir şey, beyinle diil.

Senin de çok güzel değindiğin gibi, bilgiyi paylaşan kişi, yer etmeli, dokunmalı, öğrenenin kalbine, iz bırakmalı. Pratikle teori arasında bir prizma olmalı. Bu da kendi ışığını, kendi özelliğini, onu o yapan şeyi katarak olur gibime geliyor.

Ben de bana iz bırakan hocaları düşünününce, ki buna sen de dahilsin, şunu görüyorum: bana dersi sevdirerek öğreten hoca, birşeyleri çözmüş, bulmuş, anlamış ve onu aktarmaya çalışan kişi diil. Aksine, hiç bir zaman gerçeğe tümüyle ulaşılmayan bu dünyada, öğrenme yollunda beraber yürüyebileceğim, bilmediğim patikların var olduğunu bana gösteren, ve kendi yorumları, var oluşu ve yansıması ile, dünya denen puzzle'ın bir parçası olmayı gösteren kişi olmuştur.

Gevezeliklerin her zaman mutlu ediyor beni sevgili Ozi...bloguma ve hayatıma kattıkların için teşekkürler..

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Gagalı Siyah Kuş

Fu (Japonca Rüzgar)

Karadeniz, Yente Yaylası ve diğerleri...