Rüyalarımda
Sevgili Uzay'ın Sana verdiği "tek şey" her an gidecekmiş hissidir. başlıklı güzel yazısını okuduktan (bkz Link) sonra, raftaki kitapların üstüne sıkıştırmış olduğum eski yazılarımı tekrar hatırladım...işte onlardan biri...
Rüyalarımda, pencereden beni izleyen boş odaların, yırtık duvar kağıtları dökülüyordu gerçeğe. Biz gerçektekiler, onları kuru yapraklar sanıp, ağaçlarını özgürce terk edişlerine imreniyorduk belki de...
Rüyalarımda, çürük merdivenlerin kırılan son basamağından boşluğa düşmeden önce, beni izleyen aynadaki kıza bakıyordum hep.
Biz gerçektekiler, aynadakinin kendimiz olduğunu sanarak konuşuyorduk duyulmayan sesimizle, kendi kendimizi duyabilmek için.
Rüyalarımda, ansızın etrafı saran mavi dalgaların, uzaklaştıkça yakınlaşan kulaçlarıma engel oluşunu izliyordum hep.
Biz gerçektekiler, zamanın uzak ve yakının arasındaki bir yer olduğunu zannedip, kumsaatine hapsolmuş kumların birbiri ardına akmasına inanıyorduk hep.
Rüyalarımda hiç görmediğiklerimin, beni görüp de unutmuş olanlar olduğunu hissediyordum hep.
Biz gerçektekiler, daha önce görüp de unuttuklarımızı, yeniden doğuruyorduk eski sarı fotoğraflarda. Oysa unuttuğumuz görüntüleri yeniden oluşturmak, hiç gör(e)mediklerimizi yaratmaktan daha zordu çoğu zaman...
Foto: Amsterdam, 2002
Yorumlar