1000 yıllık Tanrı







Geçenlerde bir doğa yürüyüşü yaparken, eskiden yazmış olduğum bir yazı aklıma geldi ve yeniden paylaşmak istedim.

1000 yıllık Tanrı

Geçtiğimiz Nisan ayında kendimi dünyanın bir ucunda bulduğumda, sanki farklı bir gezegene ayak basıyor muşum gibi hissettim. Japonyaya ikinci yolculuğumdu bu, ama sanki ilk kez gidiyordum. Japonya, keşfedildikçe içinde yenidünyalar barındıran, kutu içinde kutu misali bir ülke çünkü.
Bu gidişimde, öteden beri ilgi duyduğum Japon kültürün, Şinto geleneğini daha iyi anlamak üzere, Nara bölgesini ziyaret etme fırsatım oldu. Şintoizm, Japonların en eski inanışlarından biri. Kökleri milattan önce 1000 yılına kadar gidiyor. Ve günümüzde hala yaklaşık 5 milyon kişi bu inanışın takipçisi. Bu gelenekte ruhani güç ya da Tanrı (Kami) doğadaki her türlü varlıkta (dağ, taş, bitki, hayvan vs. gibi) yaşıyor. Tanrı’nın bu hallerine dua etmek için, doğa içinde kutsal sayılan mekânlara, önce Torii adı verilen bir kapıdan giriliyor. Sonra, isteyenler mekânda bulunan bir tapınakta, bu tanrıları önce uyandırıp (evet onlar normalde uyuyor!) sonra dilek diliyor ya da dua ediyorlar.

Nara’da, 1000 yıllık, Kasuga Ormanı adı verilen kutsal bir orman var. 250 hektara yayılan ve Kasuga tepesinde bulunan bu orman kutsal olduğu için, orada yaşayan hiçbir canlıya, zarar verilmiyor. Dolayısıyla, içinde 175 tür ağacı,  60 tür kuşu ve etrafta özgürce dolaşan ve neredeyse evcilleşmiş sayısız geyiği barındırıyor.

Nara’daki dört Şinto tapınağından en büyüğü sayılan ve adını bu bölgeden almış Büyük Kasuga Tapınağı ormanın hemen girişinde bulunuyor ve tapınaktan ormana giderken taş fenerlerle süslü bir yol sana eşlik ediyor.

Bu yolun sonunda, yağmurdan kaçarken altına sığındığım küçük bir mabette, bir Şinto rahibinin ritüeliyle karşılaşma şansına erişiyorum. Yeşilin içinde parıldayan mor renkli kıyafetinin içinde, zarif bir şekilde yürüyerek, kutsal kapı Torii’nin önünde, önce ormanı selamlıyor, sonra bir mantra söylüyor. Ardından mabedin önündeki çanı çalarak tanrıları uyandırıyor. Her şey sisli ve puslu bir havanın içinde, sanki iyice gizemli ve büyülü bir hal alıyor.

Ama beni asıl büyüleyen şey, Kasuga Tapınağının avlusunda karşıma çıkan, dev bir ağaç oluyor. O kadar ulu ve büyük ki, yerden çıkıp gökyüzüne uzanan birkaç kökü var ve tapınağın duvarları o köklere göre inşa edilmiş. Böylece ağaç ve tapınak uyumlu bir bütünlük içerisinde var oluyorlar. Ağacın hemen dibindeki tabelada Japonca bir şeyler yazıyor. Sonradan öğreniyorum ki, karşılaştığım ağaç 1000 yıllık bir Tanrı. Diğer insanlar gibi ben de gidip ona dokunuyorum ve önünde dilek tutuyorum. Ağacın çevresinde bir ip sarılı ve ipin üzerinde şimşek şeklini andıran kâğıtlar asılı. Origami sanatının vatanı olan Japonya’da, zikzak şeklinde katlanmış ve pirinç samanından örülmüş iplere asılı,  O-shide  isimli bu kağıtlara hemen hemen her Şinto ve Budist tapınağında rastlamak mümkün. İşlevi ise,  bir mekânın ya da varlığın kutsal yani Kami olduğunu vurgulamak. 

Yağmurlu ve puslu bir havada ziyaret ettiğim bu orman içinde yürürken, ünlü animasyon ustası Hayao Miyazaki’nin filmlerinden bir karede yürür hissine kapılmamam imkânsız. Ağaçların Tanrı olduğu bu kültürde, doğanın insandan üstün tutulduğunu görmek, özlemini duymuş olduğum bir hisse yeniden kavuşmak gibi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Gagalı Siyah Kuş

Fu (Japonca Rüzgar)

Karadeniz, Yente Yaylası ve diğerleri...