Metaevrene Doğru Son Sürat Giden Bir Dünyaya İtiraflar



Hellen Keller'in ismini duymuşmuydunuz hiç? Bebekken geçirdiği bir hastalık sonucu kör, sağır ve dilsiz kalan, ama herşeye rağmen bir pedagog olmayı başarmış, o muhteşem kadın. Sadece tenin duyumları ile algılanan ve yaşanan bir hayat. Bazen kendimi buna çok yakın bir varoluşta hissediyorum. Ve şu an içinde yaşadığımız bu dünyada, bu şekilde yaşamak, her gün daha da zor ve acı verici geliyor bana. Her insanın ağır basan bir duyusu var. Kimisi daha görsel, kimisi daha işitsel, kimisi de benim gibi daha dokunsal. Hiçbiri bir diğerinden daha üstün ve özel değil. Peki ne demek dünyayı dokunsal ağırlıklı algılamak ve yaşamak? Bir ortama girdiğinde, o ortamdaki görünen ya da görünmeyen herşeyi ilk önce bedeninde hissetmek demek. Titreşimleri, akımları, mekanın ayak tabanlarının aracılığı ile bedenine dokunuşunu, ve hatta diğer canlıların duygularını ve düşüncelerini bedeninde hissetmek demek. Diğer insanları mimiklerinden, hareketlerinden, duruşlarından algılamak demek. Onlarla iletişime geçerken içgüdüsel olarak "dokunmanın" ortaya çıkan ilk hamle oluşu demek. İşte bu yüzden, yaşamın içindeki herşeyi kocaman yürüyen bir solungaçmışcasına algılarken, diğer şeyleri hafızamda tutmak zordur benim için. Ne isimleri, ne gittiğim yolları, ne de insanların kıtafetlerindeki görsel detayları.

Görsel İletişimde olmam ne kadar da trajikomik değil mi? Bedensel ve tensel iletişime daha çok aitim oysa ki. Dans gibi. Masaj gibi. Yoga gibi. Örneğin kapatınca gözlerimi, en son hatırladığım şey nedir derseniz, rüzgarın ya da güneşin tenimdeki hissi. Havanın sıcak mı, soğuk mu, yumuşak mı, delici mi, yoksa yakıcı mı oluşu. Kafasını okşadığım kedimin elimde kalan ipeksi titreşimi. Saçlarımın salınırken omuzlarımda gezinişi. Yürüdüğüm yolların ayak tabanlarımdaki hikayesi. Bahçemdeki lavantların bacaklarımaki tatlı kaşıntısı. Uçan bir arının tenimde yarattığı rüzgarın hissi. Uykuya dalmadan önce yatağımın bedenimi yumuşakca kavrayışı. Ve daha niceleri. İşte bu yüzden kapatınca gözlerimi, sadece karanlık vardır benim için. Ve görüntü görebilenlere, hüzünle imrenirim bazen.

İşte bu yüzden, görselliğin her yerde yüceltildiği bu dünyada, ben güdük ve yanlız hissediyorum çoğu zaman. Sarılmanın, dokunmanın, hareket etmenin, yani tensel bir bedene sahip olduğumuz gerçeğinin bu kadar hiçe sayıldığı bu dünyada, solungaçları koparılmış zavallı bir deniz yaratığı gibiyim. İşte bu yüzden, dünya ile iletişim kurmak hiç bu kadar zor olmamıştı benim için...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Gagalı Siyah Kuş

Fu (Japonca Rüzgar)